DOLAR 32,4504 -0.15%
EURO 34,8290 -0.66%
ALTIN 2.441,260,23
BITCOIN %
Kayseri
26°

KAPALI

04:27

İMSAK'A KALAN SÜRE

X

MUTSUZLUĞUN NEDENİ!!!

MUTSUZLUĞUN NEDENİ!!!
1

BEĞENDİM

ABONE OL

 

Söylediğim gibi herkesin kulvarı farklı, yeteneği düşüncesi, hayali,planları farklı. Ama biz onları bir kalıba sokmaya çalışıyoruz, standart hale gelmeleri için çabalıyoruz.Maalesef onların hayallerini, düşüncelerini, umutlarını, yarınlarınıyok ediyoruz. Heveslerini öldürüyoruz. Dünyalarını mahvediyoruz.

Tıpkı zamanında bize yapılanları bizde onlara diretiyoruz.Bu güne kadar hiç birimize hangi alanda yetenekli olduğumuz sorulmadı.Hiç kimse bu kişi neyi seviyor? Neler yapmaktan hoşlanıyor? Hangi alanda kendini, kendi öz benliğini buluyor? Hangi işi yaparken vaktin nasıl geçtiğini unutuyor? Demedi. Ailemiz yada öğretmenlerimizhiç bir zaman yeteneklerimizin farkına varamadı. Bir çoğumuz hatta hepimiz yeteneğimizin ne olduğunu bile bilmiyoruz. Eğer bu soru zamanında sorulsaydı eminim bir çoğumuz şu anki yaptığı işi değil de sevdiği işi yapıyor olurdu. İstisnalar hariç hiç birimiz yetenekli olduğu alanda çalışamıyor. İlgi duyduğumuz işlerin,düşüncelerin, hayallerin çok uzağındayız.Hiç birimiz kendi kulvarında koşamıyor. Hiç birimiz kendi işimizde değiliz. Kısacası bir çoğumuz hatta hepimiz ya yaptığımız işi sevemiyoruz, yada sevdiğimiz işi yapamıyoruz. Ve maalesef ki bu durum beraberinde bir çok sorunu doğuruyor. Bu sorunları ele alabilmek adına onlarca kitap yazsak dahi yetmez. Ama en azındanbu sorunların en önemli olanlarına dikkat çekmek istiyorum.

Bu sorunlardan birincisi liyakat.

Dönüp bir bakın etrafınıza en küçük kurumlardan en büyük kurumlara en küçük işletmelerden en büyük işletmelere ciddi anlamda liyakatsizlik hakim. Bir işlem yaptırman gerekiyor ve sıraya giriyorsun, işlemi yapacak kişilerin keyiflerini saatlerce beklediğini hiç saymazsak. Sıra sana geliyor ne bir tebessüm, ne bir tatlı söz ne bir heves bırakın tüm bunları karşımızdaki kafasını kaldırıp yüzümüze bile bakmadan “ Ne var” diyor. Sanki silah zoruyla çalıştırılıyor. Halbuki bu kişi kendi kulvarında bir iş yapıyorolsa böylemi yapar. Aksine, acaba kendimi daha fazla nasıl geliştirebilirim, insanlara daha fazla nasıl yardımcı olabilirim diye çabalayacak. Nasıl ülkeme katma değer katabilirim diye düşünecek.Bu kişi sadece başarının peşinde koşacak ve başarı mutluluk, huzur, para, özgüven gibi bir çok güzelliği de beraberinde getirecek. Ama maalesef bunlardan çok uzağız herkesin tek düşüncesi mesai bitse de evimize gitsek.

İkincisi, Tahammülsüzlük.

Bakın sokaktaki insanlara kaç kişinin yüzü gülüyor, kaç kişi mutlu, kaç kişi yaşadığı hayattan keyif alıyor? Kaç kişi birbirini karşılıksız sevebiliyor? Kaç kişi birbirine tahammül edebiliyor? Kaç kişi birbirine yardım elini uzatabiliyor? İnsanlar trafikte kornaya bastı diye birbirlerini öldürüyorlar. Kısacası hayatımız anlamını birbir kaybediyor. Mutsuzluk girdabına saplanıp kalıyoruz. İşimiz evimizi de sosyal hayatımızı da olumsuz etkiliyor. Gittiğimiz her yere mutsuzluğumuzu da götürüyoruz. Sabah mutsuz başladığımız günümüzü mutsuz olarak sonlandırıyoruz. Bu kısır döngüde günler haftaları, haftalar ayları, aylar yılları kovalayıp giderken ömür gidiyor.

Ama tüm bu anlam kaybını önlemek hatta kaybettiklerimizi geri kazanmak hiçte zor değil…

Devamını Oku

İŞTE TRAJİKOMİK TARAF!!!

İŞTE TRAJİKOMİK TARAF!!!
1

BEĞENDİM

ABONE OL

Daha önceki çağlarda yada formal eğitim öncesi çağlarda yaşayan insanlar ne yapıyordu acaba? Örneğin bir hekim nasıl eğitim görüyor ve nasıl bir hekim olabiliyordu acaba. O dönemdeki bir hekimin kendisine başvuran hastasına maalesef ben formal eğitim almadım, teorik bilgimde hiç yok bu yüzden ben hasta falan tedavi edemem dediğini düşünsenize.

Yada bir fizikçi, fiziğe inanılmaz ilgi duyuyor, ve bu alanda çok ciddi de bir yeteneği var ama diploması yok. Ne yapıyordu acaba bu fizikçi?

Tüm bunların cevabını size bırakıyorum.

 Düşünün lütfen!! Ama düşünürken de eski tarihlerde yapılmış olan buluşların, meydana getirilmiş olan baş yapıtların yada inşa edilmiş olan o tarihi eserlerin günümüz teknolojisi ile dahi çözülemediğini de göz önünde bulundurun lütfen. O zaman ki şifacıların sırları hâlâ anlaşılabilmiş değil. Şifacıların o dönemdeki yaptıkları karışımların tesiri günümüz ilaçlarında bile yok.

Peki neydi bu insanları bu kadar başarılı kılan şey?

Tabi ki de formal eğitimin sınırlılıklarını yaşamıyor oluşlarıydı.

Tüm bunları söylerken Formal eğitim karşıtı bir insan olduğum anlaşılmasın. Aksine planlı programlı ama gerçekten planlı programlı yapılan formal eğitim çok daha güzel şeyler ortaya koyabilir.

Ama maalesef ki her fırsatta her söylemde yaparak yaşayarak öğrenmek diyoruz. Çocuklar keşfetsin, çocuklar öğrenmeyi öğrensin, çocuklar yaratıcı olsun, çocuklar yenilikçi düşünsün diyoruz ama ne abestir ki buna fırsat vermiyoruz. Aksine çocuklarımızı daha doğumdan itibaren bir yarışın içine atıyoruz. Sürekli bir kıyaslama, sürekli bir eleştiri, sürekli bir beklenti. Falanca bunu yaptı şunu yaptı sen neden onun gibi değilsin.

Çocukların baskın zeka türünü, yetenek alanını hiç umursamıyoruz. Bu çocuğun kulvarı farklı. Bu çocuk çok iyi bir yüzücü, yüzme yeteneğine sahip, yüzmeyi seviyor. Sen bu çocuktan 100 metre koşusunda 1. olmasını bekleme…

 

Devamını Oku

İYİ Kİ DE YOKTU !!!

İYİ Kİ DE YOKTU !!!
2

BEĞENDİM

ABONE OL

Çünkü o dönemlerde delinin biri çıkıp üstün zekalı çocuklar da Formal eğitim görmeli deseydi ne olurdu?
Bi düşünsenize…
Tıpkı günümüzdeki gibi Üstün Zekalı çocuklarımız formal eğitim saçmalığı adı altında yok olup gideceklerdi. Çocuk Üstün zekalı yada Üstün yetenekli! Gördüğünü, duyduğunu asla unutmadığı bir çağda yani en verimli çağında, hiçbir uygulama hiç bir pratik yapamadan büyüyüp gidecekti. Kendisine bir daha hayatı boyunca hiç bir yerde lazım olmayacak, mesleğiyle ve yeteneğiyle hiç bir alakası bulunmayan saçma sapan teorik bilgilerle doldurulacaktı.
Mesela İbn-i Sina gibi bir alimi, bilim insanını tanıyamayacaktık. İbn-i Sina, en verimli çağlarında teorik bilgi almak zorunda olacaktı ve bu bilgileri uygulama şansı bulamadığı için yada bu şansı çok geç bulacağı için kendini çok fazla geliştiremeyecekti dolayısı ile belki de o eşsiz ilmiyle yüz yıllar boyu tıp bilimine ışık tutacak olan, yüzyıllar boyu tıp kitabı olarak okutulacak olan o kitapları yazamayacaktı. Ve maalesef ülkemiz hatta dünyamız büyük bir karanlığın içinde yaşamaya devam edecekti.
Yine bizler bir Gazali’yi belki de hiç duymayacaktık. Çünkü Gazali Matematik, Türkçe, Fen bilgisi vesaire dersleri gereksiz derinlikleriyle, işine yaramayacağı ayrıntılarıyla öğrenmek zorunda kalacaktı. Düşünmesi için hiç zamanı kalmayacaktı.
Günümüze dönüp bir bakın lütfen günümüzde bazı alanlarda az çok isim yapmış kişiler hayatlarından, yaşantılarından, değerlerinden, erdemlerinden yada hobilerinden ödün veren kişilerdir. Her şeyden vazgeçmek uğruna kendilerini geliştirmişlerdir. Yüksek lisans yada doktora programlarıyla geçte olsa isim yapmışlardır. Adam her şeyini feda ederek artık alanında uzman hale gelmiştir, artık koskoca bir profesördür ama istemese de artık verimleri neredeyse durma noktasına gelmiştir.
İşte işin trajikomik tarafı da bu…

Devamını Oku

NEREDEN NEREYE?

NEREDEN NEREYE?
7

BEĞENDİM

ABONE OL

EĞİTİM VE ÖĞRETİM SERÜVENİ

Mademki konumuz eğitim o zaman derinlere inmek konuyu tam anlamıyla kavramak şart diye düşünüyorum.
Sizlerinde bildiği üzere eğitim Formal ve İnformal olarak ikiye ayrılmakta
Formal eğitim , planlı, programlı, bir amaç doğrultusunda belirli bir mekanda uzman kişilerin rehberliğinde düzenlenen bir etkinliktir.
İnformal Eğitim ise, yapılandırılmış bir okul veya kurum içinde gerçekleşmeyen, Biraz daha gelişi güzel öğrenme sürecidir. Bu tür eğitim, günlük yaşamın bir parçası olarak gerçekleşebilir. Örnekler arasında aile içi öğrenmeler, akran öğrenmeleri, deneyimlerden öğrenme ve kendiliğinden öğrenmeler olabilir.
Eğitimin informal boyutu insanlık tarihinin başlangıcından bu yana devam eden ve insanlık var oldukça devam edecek olan bir olgundur.
Ama Formal eğitimin tarihteki ilk örnekleri, antik çağlara dayanmaktadır. İlk formal eğitim kurumları, Sümerler, Mısırlılar, Antik Yunanlılar ve Roma İmparatorluğu gibi eski medeniyetlerde ortaya çıktı. Örneğin, Mısırlılar, papirüs üzerine yazılmış metinlerle okuma ve yazma becerilerini öğreten okullara sahipti. Antik Yunan’da, Atina’da bulunan Akademia ve Lykeion gibi felsefe ve bilim okulları, öğrencilere formal eğitim sağladı. Roma İmparatorluğu’nda ise, sosyal statülerine göre Roma gençleri özel öğretmenler tarafından evlerinde veya özel okullarda eğitim alırdı. Yani soylular ve zenginler eğitim görürken köylüler ve fakirlerin eğitime ihtiyacı yok sayılırdı.
Aslında bu durum biraz da günümüzü mü anımsatıyor ne?
Türk tarihinde ise Formal eğitim örneklerine Büyük Selçuklu devletinde rastlıyoruz. Selçuklu Devleti Nizamiye Medreseleriyle Türk tarihindeki Formal eğitimin temellerini atmış oldular.
Nizamiye Medreselerinde genellikle genç Müslüman erkekler okurdu. Bu gençler, genellikle ortaçağ İslam toplumunun çeşitli sosyal sınıflarından gelirlerdi. Zengin ailelerin çocukları olduğu gibi, daha az varlıklı ailelerin çocukları da bu medreselere kaydolurdu. Ancak, Nizamiye Medreseleri sadece Müslüman öğrencilere değil, aynı zamanda diğer dinlerden ve etnik kökenlerden gelen öğrencilere de eğitim imkanı sunuyordu, özellikle bilim ve felsefe alanlarında nitelikli eğitim bu medreseler de verilirdi.
Yine bu dönemlerde Üstün Zekalı ve Üstün Yetenekli çocuklar için bir Formal eğitim örneği yoktu.
Aslında iyi ki de yoktu…

Mücteba Taşpınar

Devamını Oku

Üstün Zekalı Cocuklar

Üstün Zekalı Cocuklar
9

BEĞENDİM

ABONE OL

TÜH BE ! ÇOCUĞUM ÜSTÜN ZEKALI ÇIKTI.
ŞANS MI? ŞANSSIZLIK MI?
ÜZÜLSEM Mİ? SEVİNSEM Mİ?
Öncelikle Merhabalar
Ben Müsteba TAŞPINAR Üstün Zekalılar ve Üstün Yetenekliler uzmanıyım. Şu anda Kayseri de özel bir kurumda görev yapmaktayım.
Bugün sizlerle günümüz eğitim sistemini, eğitim olanaklarını, avantaj ve dezavantajlarını üstün yetenekli bireyler açısından değerlendirmek istiyorum. Tüm bunları zihnimde canlandırırken her defasında şiddetle şu soru karşıma çıkıyor. Bir devlet, bir kurum yada bir insan neden yanlışında bu kadar ısrarcı olur, Neden yanlış olduğunu bile bile tekrar tekrar aynı yanlışı seçer? Gurur mudur yoksa Onur mudur bize bu denli ket vuran. Hatalarımızı neden göremeyiz ya da neden görmezden geliriz ya da görsek bile neden hata olduğunu kabul edip o hatadan vazgeçmeyiz.
Hani zararın neresinden dönülse kârdı.
Maalesef ülkemizin bu konudaki farkındalığı çok düşük. Ancak en azından bizler bir farkındalık yaratmalı artık kâr etmeye başlamalıyız.
Gelin sizlerle öncelikli olarak eğitim sistemini, olanaklarını, avantaj ve dezavantaj durumlarını derinlemesine irdeleyelim.

Devamını Oku

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.