DOLAR 32,5968 0.35%
EURO 34,8094 0.14%
ALTIN 2.508,690,99
BITCOIN 20977212,61%
Kayseri
20°

PARÇALI BULUTLU

02:00

İMSAK'A KALAN SÜRE

X

AHLAKSIZLIĞA DİNİ –PEYGAMBERİMİZİ ALET ETMEK ŞİRKTİR, MÜNAFIKLIKTIR!

AHLAKSIZLIĞA DİNİ –PEYGAMBERİMİZİ ALET ETMEK ŞİRKTİR, MÜNAFIKLIKTIR!
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Son zamanlarda, özellikle tarikat denen oluşumlar içerisinde; çocuk evlilikleri, çocuklara tacizler
ayyuka çıkmaktadır. Gün geçmiyor ki, o tarikattan, bu tarikattan taciz haberi duyulmasın! Halk arasında öyle
bir intiba oluşturulmaya çalışılıyor ki, çocuk evlilikleri, çocuk tacizler İslam dininde meşru imiş gibi intiba
oluşturulmaya çalışılmakta olduğunu görmek, bir Müslüman olarak derinden üzmektedir.
Şahsen intiba oluşturanlara kızmıyorum. Çünki, İslam karşıtlarının amacı zaten açık aramaktır.
Nefretim, buna sebep olan, din adına münafıklık örneği gösteren, sanki bu tür davranışları islamiyette varmış
gibi gösteren, Müslümanlıkla alakası olamayan tek tip giyim kuşamlarla, topluca namaz kılarak, din adına
oldukça cahil toplumuzun gönlünde yer yapmakta, cahil kesimi bunlara alet ederek, özgürlüğümüzün ve
dinimizin yegane koruyucusu olan Cumhuriyetimize yönelik nefret tohumları eken sözüm ona Tarikatlara,
cemaatleredir.
Bu tarikatlar, topluma neyi aşılamaya çalışıyorlar? Güya Peygamber efendimiz Hz. Aişe validemizle
evlendiğinde, Aişe validemiz 9 yaşında imişmiş! Ve bunu da kendi pis emellerine delil göstermiye çalışıyorlar.
Üzücü olan şu ki, Din bakımından hiçbir araştırma gereği duymayan, acaba doğrumu diye sorgulamayan,
hazıra konma kolaylığına yönelen, duyduğuna körü körüne biat eden tembel, cahil olan kesimde taraftar
bulabiliyorlar, gün geçtikçe de sayıları gittikçe çoğaldığı da bilinen bir gerçektir.
Çevremdeki bir yakınımdan biliyorum ki, Direktiflerini halka yemin ettirerek onaylattırıyorlar ki, cahil
kesimi, girdiği cenderen çıkamaz hale getiriyorlar! Örneğin; kadınlara çağdışı, islamla ilgisi olmayan siyah
çarşafları, erkeklere yine çağdışı cübbe, sarık gibi giysileri; bir daha çıkarmamak üzere yemin ettirerek
giydiriyorlarmış! O Müslüman sorgulamıyor; Bu giysiler islamın vazgeçilmez emri midir?, örtünmek illa ki bu
şekilde mi olacak? Örneğin Peygamber Efendimizin yaşadığı Arabistan’da, sıcaklığın ortalama 35-40-50 derece
olduğu yerde siyah giysi giyilebilir mi? ya da, kuzey kutbunda -30 derecelerde yaşayan bir insan Arabistan
Çölünde giyilen bir giysi ile yaşayabilir mi? Yoksa Kuzey Kutbunda İslamiyet yasak mı? Düşündürücü değil
mi? Dinimizce, aslolan belirtilen yerlerin örtünmesidir. Ne ile örtünmesinin hiçbir önemi yoktur. Çağa uygun
örtünmek güzelim dinimizi itici olmak yerine çekici hale getireceği kesindir. Zira peygamberimiz, İslamiyeti
güzel ahlakı, güzel sözü, temizlik vb. örnek davranışları ile hoş göstererek, islamiyeti yaymıştır.
Hz. Aişe Validemizin evlendiğinde kaç yaşında olduğu hususuna gelince; Birazcık araştırma ile
görülecek ki, Hz. Aişe validemiz evlendiğinde hiç de 9 yaşında olmadığı, en az 17-18 yaşlarında olduğu çok net
anlaşılmaktadır.
Şöyle ki, Cahiliye dönemimden gelen bir uygulama ile kız çocuklarına insan gözüyle bakılmıyordu. Bu
nedenle ilk doğan çok kız ise, onu öldürüyorlardı. İlk çocuğun kız olmasını kendilerine hakaret olarak
görüyorlardı. Yine kız çocuklarına isim bile vermiyorlardı! Adlarına ‘’1-2-3-4…’’ sayılarını veriyorlardı!
Mesela ilk doğan kız çocuğuna ‘’vahide’’ (birinci anlamında), 2 nci doğana ‘’saniye’’ (ikinci), 3 ncü doğana
‘’Salise’’ (üçüncü), 4 ncü doğana ‘’Rabia’’ (dördüncü) gibi isimler veriliyordu. Ayrıca kız Çocuklarının yaşı ise
doğumu baz alınmıyor, blüğa erme yaşı olan ‘’Dokuz’’ yaşı baz alınıyor, Dokuz yaşındaki kız çocuğuna Bir
yaşında deniyordu. Yani Aişe Validemiz Dokuz yaşında Blüğa erdiğinde bir yaşında sayıldığına göre, Dokuz
Yaşına geldiğinde doğum tarihine göre aslında 18 yaşında olmuş oluyor. (Kaynak; İbn Hişâm, Sîre, 1/271; İbn
İshâk, Sîre, 124. İbn Hişâm, Sîre, 1/271; İbn İshâk, Sîre, Konya, 1981, 124- Buhârî, Nikâh 11; Ahmed ibn Hanbel,
Müsned, 6/210; Heysemî, Mecmaü’z-Zevâid, 9/225; Beyhakî, Sünen, 7/129; Taberî, Târih, 3/161-163.) (daha çok sayıda
kaynaklar da bu durumu doğrulamaktadır.)
Kaldı ki, ve levki Peygamberimiz gerçek yaşı dokuz yaşında iken Aişe Validemizle evlenmiş olsun! Peygamber
efendimizin evlenmedeki maksadını biliyor muyuz? O gün ki şartların hangisi bu gün var? Peygamberimiz 9 yaşında biri
ile evlenmiş olsa bile, senin 18- 20 yaşında bir kadınla evlenmenin sakıncası nedir?

Bilinen bir hadis; Peygamberimiz, ‘’bir yerde bir olay olduğunda, o koşullarda benim sözüm üzerine vereceğiniz
karar halkın zararına olacaksa, derhal terk edin, o hadis değildir. Bilin ki, o anda halkın yararına vereceğiniz karar
hadistir’’ sözü bizlere akılcılık adına birazcık olsun bir ders vermesi gerekmez mi? Bu husus, güzelim dinimizin ne kadar
akılcı olduğunun, ne kadar toplumcu olduğunun, ne kadar mutluluğa, huzura yönelik olduğunun açık delilidir.
Halbu ki, Dinimizde farz olan cihad, Müslümanın nefsi ile cihad etmesidir. Sözüm ona Müslümanlığın göstergesi
gibi gösterilen bir tarikatın nefsi ile savaşmaması, aklının fikrinin cinsellikte olmasının Müslüman mantığında öncelik
alması Müslümanlık adına utanç vericidir.
Sözüm ona tarikatlar bunları yapıyorsa, bunlar dedikodudan ibaret olsa bile, bir algı olarak ortaya çıkmış bile olsa;
Ülkemizde İslamiyetin yegane temsilcisi olan Diyanet İşleri Başkanlığı’nın ‘’hop, arkadaş, siz kimsiniz, bu yaptıklarınızın
dinimizle alakası yok’’ diyerek yüksek perdeden dile getirmesi gerekmez mi? Küçük de olsa bir tepki koyabilmesi için, ille
de bir gazetecinin deşifre edip kamuya duyurmasını mı beklemeliydin? Yoksa, Diyanet olarak siz de tarikatların görüşü ile
aynı görüşte misiniz, bu ahlak dışı eylemleri destekliyor musunuz? Diye sormak gerekmez mi? Bence, illa bir tarikata tabi
olmamız gerekiyorsa, günümüz modern dünyasında tabi olacağımız tek tarikat DİYANET olmalıdır. Zira dini açıdan tüm
yetki ve sorumluluk o makama aittir.
Kısaca belirtmek gerekirse, dine mal edilerek yapılan ahlak dışı, utanmazlık eylemlerin dayanağının
peygamberimizle ya da dinimizle hiçbir ilgisinin olmadığı, tamamı İslamiyetten önceki cahiliye döneminin bir ürünüdür. Bu
tür eylemlere dinimiz dayanak göstermek; Kız çocuklarına, kadınlara yaşa hakkı veren, onların varlığının kutsiyetini ortaya
koyan güzelim dinimize ihanetten, Peygamberimize hakaretten, münafıklıktan başka bir şey değildir.

Devamını Oku

DİLSİZ ŞEYTAN!

DİLSİZ ŞEYTAN!
0

BEĞENDİM

ABONE OL

İslam’da emir ve yasakların erginlik çağına gelmiş, aklı başında olan insanlar için söz konusu olması, aklı olmayan
kimselere herhangi bir sorumluluğun yüklenmemesi , İslam’ın akla önem verdiğini, akla hitap ettiğini dolayısıyla
‘’İslam’ın Bir Mantık Dini’’olduğunu gösteren en büyük bir göstergedir.
İslam Dini’nin geldiği, Peygamber Efendimizin Peygamberliğinin müjdelendiği, Kur’an-ı Kerim’in indirilmeye
başladığı günlerde, müthiş bir cahiliye devrinin olduğu ki; Kız çocuklarının diri diri toprağa gömülerek öldürüldüğü,
tefeciğin had safhada olduğu, mutlu bir azınlığın yanında mutsuz bir çoğunlun olduğu, kölelik döneminin hüküm sürdüğü
bir dönem olduğunu bilmeyen yoktur!
Hal böyle iken, ilk Ayetin bu olumsuz olaylara yönelik olmadığı, doğrudan ‘’OKU’’ olması, Peygamber
efendimizin; ‘’İlim Çin’de de Olsa GİT Al’’ hadisi şerifi, Hz. Ali’nin ‘’Bir Harf Öğretenin Kırk Yıl Kölesi Olurum’’
sözünün Müslümanların üzerinde düşünmesi gereken bir durum değil midir? İlk ayet neden ‘’kız Çocuklarınızı
Öldürmeyin’’, Tefecilik, faiz haramdır denmemiş de OKU denmiştir? ‘’Kuran Okuyun’’ denmemiş de, neden İlim Çin’de
de olsa git al denmiştir? Neden, Bir Ayet değil de, Bir Harf Öğretenin kölesi olurum denmiştir? Kuranı Kerimde en az 65
ayette; ‘’hiç akletmez misiniz? Hiç düşünmez misiniz? Dediği halde, teknolojinin geldiği bu noktada, bugünün müslümanı
bundan neden bir sonuç çıkarmaz da, 6 Yaşındaki bir Çocuğun evlendirilmesine meşruiyet kazandıracak şekilde; Bu İslam
dışı, Bu İslama İhanettir’’ diyemezler? Çok Yazık!
İlk Ayetin ‘’OKU’’ olmasının anlamı çok açıktır ki, Okuyan insan, bilime hizmet eden insan eninde sonunda
dinini de doğru yolu da bulur. Ama okumakdan uzak kalan insan, kula kulluk eder, köleliği kendine yaşam biçimi edinir.
İlk Ayetinin Oku olduğu bir dine mensup ülkelerin okur yazarlıkda geri ülkeler olması düşündürücüdür. ‘’İslam dinine göre
kimsenin kimseye üstünlüğü yoktur, üstünlük ancak takvadadır.’’ Hakim düşünceye rağmen, günümüz Müslüman
ülkelerde özellikle yöneticilerin şaşalı yaşamı, alt kesimdeki insanlar arasında uçurum farkın olması, islama yapılan
ihanetin başka bir sonucu olsa gerek! Çok Yazık!
20 yıl öncesinde, 6 Yaşındaki bir Çocuğa, sözüm ona dini bir cemaat mensupları arasında nikah kıyılması, bunun
lanetlenmemesi, adeta meşru görülmesi, Yok efendim Komplo, momplo gibi sözler ile aklanmaya çalışılması bu güzel akıl
ve mantık dini olan İslam Dinine ve İslam Peygamberine hakaretten öte bir şey değildir. Çok yazık!
Kız çocukları diri diri toprağa gömülerek öldürüldüğü bir zamanda Kur’an-ı Kerimle; kadının yüceliği ortaya
konmuşken, günüz Müslüman ülkelerinde kadınlara ikinci sınıf varlık muamelesinin yapılması, çok acıdır ki, sanki
cahiliye döneminin bir kalıntısı olduğunu düşündürmektedir. Çok Yazık!
Bir düşünelim; Bu iğrenç durumu gören bir gayrimüslim, bunu görse, duysa, ve bunun da islam’da yeri olduğunu
duysa hangi gayrimüslüm bu dini seçer? Kanaatim odur ki, aklı başında bir insan bunu meşru gören bir inanca sahip olmak
istemeyecektir. Öyle ise, bunu yapan, meşru gören, sırf bizden diye sesini çıkarmayan sözüm ona müslüman İslam
düşmanı değil de nedir ki? Böylece, gayrimüslimin bu dini seçmesine engel olmuş olacaktır ki, bu durum tam da İslama
ihanettir! Çok yazık!
Bir de bazı din simsarları buna kılıf olarak; Peygamber Efendimizin Hz. Aişe validemizle evlenmesini göstermezler
mi? tam bir aymazlıktır! Zira, tüm kaynaklar da Aişe validemizin Peygamberimizle evlendiğinde genel de 17 yaşında
olduğu rivayet edilir. Birkaç kaynakta 15 yaşında olduğu rivayet edilir. Kaldı ki, Peygamber efendimizin evlendiği çağ ile
bugün ki çağ arasında uçurumlar var. O günki teknoloji de akıl durumu, fiziki durumu sadece görüntüye bakılarak
değerlendirildi. Kaldı ki, Aişe Validemizin nikahı bizzat Hz. Allah tarafından bildirilmiştir. Ayrıca o günki koşullar ile
günümüz arasında uçurumlar olduğu tartışmasızdır. Kaldı ki, Dinen bir sakıncası olamasa bile, be vicdansız o çocuğun bluğ
çağına gelmesinin, yaşına uygun birisi ile evlenmesinin dinen ne sakınca var? Çok Yazık!
Bugün Peygamberlik makamı olan Diyanet İşleri Başkanlığı’nın 6 yaşındaki bir çocuğa nikah kıyılmasına din adına
bir açıklama yapmaması da din adına çok acıdır. İlla ki bir tarikat peşinde gidilecekse, günümüz modern çağında peşinden
gidilecek tarikat DİYANET olması gerekmektedir ki, İslam dini hakkında bir bütünlük olsun! Aksi durumda din adına
ucube ucube bir sürü uygulamanın, görüntünün kol gezmesi kaçınılmaz olacaktır. Çok Yazık!
Ulu Önderimiz Atatürk’ün; ‘’İslam Dini, Şeyhlere, Müritlere bırakılmayacak kadar kutsaldır.’’’’ İslam dinini
şarlatanlardan korumak için Tekke ve Zaviyeleri Kapattık’’ sözleri ile, kendi cebinden Kur’anı Kerim’in Mealini
yazdırması da, her yıl Annesi için Mevlidi Şerif okutması da güzelim dinimize verdiği önemin ta kendisidir. Atatürk’ün
inancına laf söyleyenler bunları hiç mi düşünmezler? Son nefesini teslim ederken ‘’ son sözünün; ve aleyküm selam’’

demesi de birazcık olsun düşünmemizi gerektirmez mi? Demem odur ki, Atatürk’ün direktifleri doğrultusunda sözüm ona
tarikatların önü bu kadar açılmasaydı, 6 yaşındaki bir çocuk nikahlanır mıydı? Bence asla!
Haydi bir meczup buna tenezzül etmiş ve böyle iğrenç bir durum dine mal edilerek gerçekleşmiş! Yahu aklı
başında her Müslüman buna ‘’ayıptır, günahtır, lanet olsun’’ demez mi? demezse, sessiz kalsa, böyle bir iğrenç durumu
onayladığı anlamına gelmez mi? Bu durum karşısında susmak dilsiz şeytan değil midir? Çok Yazık!
Lütfen, Müslüman olarak düşünelim, sorgulayalım, akledelim, düşmanımız da olsa doğruya doğru, babamızda olsa
yanlışa yanlış diyelim ki, islamın şanına uygun hareket edelim. Unutmayalım ki, Peygamber efendimiz bu dini; Örnek
yaşam biçimi ile, Örnek davranışı ile, Örnek duruşu ile, örnek giyim ve kuşamı ile insanlara benimsetmiştir… Halkı açken
asla tok uyumamıştır. O nedenle demiştir ki, ‘’Komşusu açken tok gezen bizden değildir’’ demiştir. Öyle ise, her
Müslüman da, duruşu ile, söylemi ile, kılık kıyafeti, temizliği ile, hal ve hareketleri ile insanları cezp edecek örnek
davranışlar sergilemelidir.. Bir hareketimiz de; ‘’Peygamber Efendimiz Olsaydı, Nasıl Davranırdı, Tepkisi Ne olurdu’’ diye
kendimize sorabilmeliyiz..
Sürçi lisan etmişsem afola!
..Saygı ile..

Ali ÇELİKER
İşletmeci – İletişimci- Uzlaştırmacı-Adli B.kişi

Devamını Oku

BEĞENİRSİN YA DA BEĞENMEZSİN, SEZAR’IN HAKKI SEZAR’A!

BEĞENİRSİN YA DA BEĞENMEZSİN, SEZAR’IN HAKKI SEZAR’A!
1

BEĞENDİM

ABONE OL

Her iktidar hükümettir, ancak her hükümet iktidar değildir. Özellikle de 1980 öncesinde hükümetler
5-10 milletvekili çoğunluğu ile kurulurdu! İşte bu durumda olan bir hükümetin icraatına devam etmesi 5-10
milletvekilinin o andaki iradesine bağlı idi. Bu 5-10 milletvekili istifa ettim dediğinde, ya da verilecek bir
gensoruda hayır oyu verdiğinde hükümet düşerdi! İşte bu nedenledir ki, 5-10 milletvekilinin iradesine bağlı
olan hükümet, hükümettir, ancak iktidar değildir. Yani hükümet 5-10 milletvekilinin iradesi ile ayakta
durur ve hükümet adeta 5-10 milletvekilinin ipoteği altındadır ki, hükümet radikal kararlar almakta
zorlanırlar. Yani tam olarak hükmetme şansı yoktur. İşte bu nedenledir ki, 5-10 milletvekilinin iradesine
bağlı olarak ayakta duran hükümet asla iktidar değil, ancak (zayıf) hükümettir.
İşte bu nedenledir ki, geçmişteki hükümetleri kıyaslarken; hükümetler hükümet mi? İktidar mı?
biraz da bu açıdan bakılması gerekir!
Bu anlamda bakıldığında, Cumhuriyetin Kurucu Partisi, Ana Muhalefet Partisi olan Cumhuriyet
Halk Partisi 1950 den sonra zaman zaman hükümet olmuşsa da, hiçbir zaman iktidar şansı bulamamıştır.
Bu anlamda geçmişe bakıldığında Cumhuriyetimiz döneminde iktidar olan partiler; Demokrat Parti, Adalet
Partisi, Anavatan Partisi ve Ak Parti olmuştur. Bu iktidar partileri 5-10 milletvekili istifa bile hükümetin
düşme durumu söz konusu olmadığından daha cesur, radikal kararlar alma şansları vardır ki, bu durumda
genellikle daima ülkemiz menfaatine olmuştur.
Yıllardır milletimizin söyleye geldiği bir söz var! ‘’muhalefetin, iktidarı kötülemekten başka yaptığı
bir şey yok, proje üretemiyor, hükümetin hiç mi doğrusu yok? hükümet yanlış yapıyorsa, peki doğrusu
nedir? sen ne yapacaksın? Vs.vs…’’
Ve yıllar sonra ilk kez, Bir İşletme-İktisat mezunu, 35 yıl kamuda görev yapmış birisi olarak
03/12/2022 tarihinde C.H.P sinin ‘’İkinci Yüzyıla Çağrı’’ Vizyon Belgesini açıklamasını tarafsız bir gözle
izlemeye çalıştım. Siyasi görüşümüz ne olursa olsun, Şahsen Türk Milletinin bir ferdi olarak gurur
duyduğumu belirtmek isterim. Önemli olan CHP değildi! Ülkemde faaliyet gösteren iktidara aday bir
partinin geleceğe yönelik beş ana dalda projesini dünya ölçeğinde sunması idi. Bence ayağı yere basan,
gelecek için umut vadeden çok şey vardı ve 70 yıl sonra da olsa bir şansı hak ettiğini düşünüyorum.
Neticede tüm partiler bizimdir..
Ancak iki gündür televizyonlarda yapılan eleştirilere baktığımda, üzülmemek elde değildi. Rakip
partileri anlarım, ne olursa olsun açıklanan projeyi baştan reddedebilirler! (bence bir Türk Evladı olarak o
da olamamalı!) Ama, sözüm ona bazı yorumcular vardı ki, en ufak bir gerekçe sunmadan ‘’Fos Çıktı, yok
ABD projesi, Yok dış güçler, vay efendim Türkiye’de iktisatçı mı yokmuş!’’ Vs.vs. Bazen dindarlığa
gönderme yapılıyor, bazen Milliyetçiliğe gönderme yapılarak, açıklanan projeyi nerede ise vatan hainliği
deme noktasına taşıyacaklar vardı!
Yahu, danışman olarak gösterilen Jeremy Dünyanın en iyi 10 ekonomisti arasında, diğerleri keza
aynı.. Sözü edilen kişi Almanya Yönetiminde, Çin Yönetimde danışmanlık yapmış ve sözü edilen ülke
ekonomileri dünya ölçeğinde söz sahibi en önemli ülkelerin başında… Böyle bir beyinden bizim de
yararlanmamızın ne zararı var ki? Hem Peygamber Efendimiz ‘’ilim Çin’de de olsa git al’’ demiyor mu?
Atatürk’ümüz; Hayatta en hakiki mürşit ilimdir’’ demiyor mu? Hz. Ali; ‘’Bir harf öğretenin kırk yıl kölesi
olurum’’ demiyor mu? Bunlar söylenirken; ‘’ilim illa ki müslümandan, kendi ırkından mı alınır’’ diyor!
Hayır, asla..

Jeremy Rifkin Merkel’in danışmanılığını yaptı, Alman ekonomisinin geldiği yer belli..
Danışmanlığını yaptığı Çin ekonomisinin geldiği yer belli… Almanya yada Çin Amerika’ya peşkeş mi
çekildi?, Alman yada Çin Hükümet Yöneticileri ülkelerine ihanet mi etti? Hiç sanmıyorum! Öyle olsaydı
bir kokusu çıkardı!.. Bizde olunca niye gayri millilik olsun ki? Ülkemizin kalkınmasında bir katkısı
olacaksa varsın gelsin.. dininden, milleyetinden bize ne? Eğer vatanımız aleyhine bir hareketi görülürse
gereken yapılır… Ziraa bizim aramızdan nice hainlerin çıktığı da bilinen bir gerçek..
Bir Türk Milliyetçisi olarak, Demem O’dur ki ; 70 yıldır ülkemiz yönetiminde yegane söz sahibi
olan sağ partiler olmuştur. Günümüzde var olan ne ise, iyisi ile kötüsü ile sorumluluk sağ partilere aittir.
Olur ya, bir de anamuhalefet iktidar olsa belki de sağ partilerin eksik yaptıklarını tamamlayıp ülkemizin
seviyesini daha yukarı çıkaracaktır. Denemeden bilinmez..1945 yılından önceki dönem ile günümüzdeki
icraatları kıyas yaparak çıkarım yapmanın da hakkaniyete uygun olmayıp büyük haksızlık olacaktır.
Unutmamak gerekir ki, tüm siyasi partiler; eksiği fazlası ile bizim insanlarımızın oluşturduğu guruplardır.
Aslolan takım tutar gibi parti tutmak olamamalı! Aslolan Ülkemizin, dolayısıyla çocuklarımızın geleceği
olmalı… Bu nedenle söylemlere göre değil, projelere göre hareket etmeliyiz.. Hep vatan hainliği diyoruz
ya! Kanımca; tek bir yöne bakan tv.leri, gazeteleri takip edip, ona göre hareket etmek vatana ihanetin bir
parçasıdır. Her iki yöne bakan, birbirine zıt görüş tv veya gazeteleri eşit olarak takip edip, ona göre
değerlendirme yapmak gerçek bir vatanperverlik olsa gerek!
Adalet, Hakkaniyet vazgeçilmez şiarımız olsun inşallah!
Allah milletimize hizmet etmeyi amaç edinmiş, halka hizmetin hakka hizmet olduğu inancı ile
hareket etmeyi ilke edinmiş, riyakarlıktan uzak, samimi yöneticileri eksik etmesin inşallah!
Atatürk’ümüzün dediği gibi; ‘’Türk Milleti Zekidir, Türk Milleti Çalışkandır,’’
NE MUTLU TÜRK’üm diyene….
(Sürçü lisanomuşsa afola!)
Saygı ile..

Devamını Oku

YARGININ GÖRÜNMEYEN YÜZÜ İCRA DAİRELERİ!

YARGININ GÖRÜNMEYEN YÜZÜ İCRA DAİRELERİ!
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Bugün nacizane emektarı olduğum İcra Dairelerinden bahsetmek istiyorum.
İcra Daireleri 2004 Sayılı İ.İ.Kanunu hükümleri doğrultusunda, T.C Adalet Bakanlığı nezdinde faaliyet gösteren bir
İnfaz makamıdır. İnfaz makamının cezai boyutunu Cumhuriyet Savcılıkları yerine getirirken, Hukuki boyutundaki infaz
makamı ise İcra Müdürlükleridir. Yani, İnfaz makamının hukuki boyutunda yer alan bir yargı teşkilatıdır İcra Daireleri…
İcra dairelerinin görevi özetle; ‘’bir Hakkı haksızdan alıp haklıya tevdi etmektir.’’ Bir hakkı hak sahibine tevdi
etmekten kutsal ne olabilir ki?
Peki Hukuki boyutta faaliyet gösteren, bir infaz kurumu olan İcra Dairelerine Yargı Teşkilatı içerisinde gereken
önem veriliyor mu? Peşinen belirteyim ki, sanmıyorum!
İcra Daireleri Adalet daireleri içerisinde küçümsenmiş, önemsenmeyen, hoş olmayan bir ön yargı ile bakılmıştır.
Başka kurumlarda çalışan bir görevlinin yaptığı hukuksuzluk münferit olarak değerlendirildiği halde, İcra dairesinde bir
kişinin yaptığı hukuksuzluk kuruma mal edile-gelmiş ve bir ön yargı oluşmuştur. ‘’İcra Personeli mi, kesin yapmıştır’’
düşüncesi hakim kılınmıştır! Haliyle bu ön yargılı düşünce, kurum içinde personelde daima motivasyonu olumsuz
etkilediğini, karar merciinde bulunan meslektaşlarımı (İcra Müdür ve Müdür Yardımcılarını) karar verirken cesaretini yok
ettiğini, çoğu kez bir şikayet sonucunda açılacak bir Disiplin soruşturma baskısı altında radikal karar vermesinde cesaretini
kırmakta olduğunu eski bir meslektaşları olarak belirtmeyi bir görev addetmekteyim. Zira en ufak bir şikayet vukuunda,
şikayetin haklı bir gerekçesi olup olmadığına bakılmaksızın derhal soruşturma açılabilmektedir. Halbuki, İcra
Müdürlüklerinin almış olduğu karar ve işlemler, İcra Mahkemelerinin denetimine tabi olduğu Yasada açıkça belirtilmiştir.
Yani İcra Müdürlüğünün aldığı bir karara karşı İcra Mahkemesine itiraz edilmesi gerekmekte olduğu açıktır. Ancak çoğu kez
Avukat olan çoğu hukukçu arkadaşlarımız dahi (sıradan vatandaşları yasaları bilmemiş olmaları karşısında anlamak
mümkün olsa da) Yasa hükmünü bildikleri halde, personel hakkında soruşturma baskısını hakim kılmak adına şikayetlerini
İcra Mahkemesine yapmak yerine, ya savcılıklara, ya Bakanlığa, ya da CİMER’e yapmaktadır. Bu kurumlara yapılan
şikayetler sonucunda da, olayın hukuki boyutuna bakılmaksızın derhal Disiplin Soruşturması Açılması yönünde işlem
yapılması öngörülmektedir. Oysa, İlgili personele durum aktarılmadan önce, şikayet konusu işlem incelenip, şayet şikayet
konusu işlem İcra Mahkemesinin denetimi kapsamında olması halinde, şikayetin İcra Mahkemesinin Denetim konusu
olduğu şerhi düşülerek, ilgili personele duyurulmadan şikayet dilekçesinin reddedilmesi, şayet İcra Mahkemesi yapacağı
inceleme ve denetimi neticesinde olayda bir kasıt unsuru görmüşse İlgili makama suç duyurusunda bulunması daha elzem
olacaktır.
Zira, diğer kurumlarda; personelleri hakkında bir şikayet olduğunda, ilgili personel amirinin izin vermesi halinde
soruşturma açılabilmektedir. İcra dairesi personeli hakkında şikayet olunca, izne ihtiyaç duyulmaksızın soruşturma açılması
hususu, İcra Daireleri hakkındaki vaki önyargının bir sonucu olarak değerlendirmesi hiç de haksızlık olmasa gerek!
Ayrıca, son 10-15 yıl öncesine dek İcra Müdürlüklerine, Adalet Teşkilatı içerisinde ayrılan yerler genellikle, güneş
görmeyen, vasat görünümlü bodrum katların tahsis edilmiş olması da, Adalet Teşkilatı içerisinde İcra Müdürlüklerine
verilen değerin başka bir göstergesi olsa gerek!
Kısaca yıllarca; 3 – 5 kişinin yapması gereken işin bir kişinin yaptığı ender kurumlardan birisidir, belki de tek kurum
olsa da, son zamanlar da Adalet Bakanlığı İcra Daireleri Başkanlığı kuruldukdan sonra İcra Müdürlüklerinin önemi hissedilir
derecede belirgin hale gelmiştir. Bu nedenle kurum emeklisi olarak Adalet Bakanlığına teşekkürü bir borç addederim.
Ancak, personel olarak kurumlar arasında hak ettiği yere gelmediği de kesin bir gerçektir. Emsal kurum Müdür ve
Yardımcıları ile hatta emsalinin altındaki kurum müdür ve yardımcıları arasında; gerek sorumluluk açısından, gerek iş
riskinin yüksekliği, gerekse iş yükü açısından değerlendirildiğinde; gerek halen faal çalışan personel, gerekse emekli olmuş
personelin özlük hakları bakımından son derece mağdur durumda oldukları kesin bir gerçektir. Almış olduğu kararlar
gereği rica makamında olan İcra Müdür ve İcra Müdür Yardımcıları; talimatını yerine getirmek zorundaki makamlarda
bulunan Müdür ya da Müdür Yardımcılarının özlük haklarının çok gerisinde haklara sahip olduklarını belirtmek çok da
haksızlık olmasa gerek!
Pilot İcra Dairelerinin kurulması ile İcra Müdürlüklerinin hak ettiği saygınlığa kısmen de olsa kavuştuğunu
görmekten mutlu olduğumuzu belirterek, en kısa zamanda İcra Müdürlükleri Personelinin çalışma ortamı ile özlük
haklarının da hak ettiği noktaya getirileceği inancı; Ebediyete intikal etmiş tüm meslektaşlarıma Allahtan rahmet, Emekli
olan meslektaşlarıma hayırlı ömürler, faal çalışan meslektaşlarıma Allahın yardımı ile işlerinde kolaylıklar diler, sevgilerimi
saygılarımı sunarım.
Saygı ile..

Ali ÇELİKER
İşletmeci – İletişimci- Uzlaştırmacı – Adli B.kişi

Devamını Oku

BU GÜNÜN SİYASETİ BU MU OLMALI?

BU GÜNÜN SİYASETİ BU MU OLMALI?
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Bilinen kesin bir şey var ki, Siyasetin, kurumların, kısaca toplumun önde gelen kişileri toplumun
idolü konumundadır. Dolayısıyla bir siyasetçinin; duruşu, yürüyüşü, konuşma dili, giyimi-kuşamı toplumun
büyük çoğunluna rehberlik eder. Özellikle gençliğin geleceğe doğru gidişatını belirlemesinde önemli bir yer
işgal eder.
Düşünüyorum da, ilkokulu dışarıdan bitirmiş, Çorum’un dağ köyünde yaşamış, günde 7-8 saat kitap
okumuş rahmetli babacığım ne kadar büyük bir insanmış! Çocukları olarak bizler İlkokula giderken derdi ki;
‘’bak oğlum yüzüne bakan biri senin kimin oğlu olduğunu bilir! Önemli olan bu değil, önemli olan;
arkandan bakan birinin sana falancanın oğlu’’ dedirtmektir… Ortaokula, liseye giderken; ‘’ Arkanızdan
bakan birinin; bu ortaokul öğrencisi, bu lise öğrencisi’’ dedirtmektir önemli olan.. Üniversiteye giderken;
‘’oğlum ben birisi ile bir tartışma içerisinde olursam, ve benim haksız olduğumu biliyorsan, incitmeden
babacığım sen haksızsın diyebilmelisin, aksi takdirde ‘’O diploma’’ kağıt parçasıdır.’’ Demiştir.
Bu günkü siyaset ortamına bakınca ve babacığımın öğütleri ile karşılaştırınca; insanın siyasetten
uzaklaşmaması, Memleketim adına siyaset kurumundan bir fayda beklemesi mümkün değildir. Siyasetçiler
toplumun yöneticileridir, yönetici adaylarıdır, toplumun önderleridir, örnekleridir. Öyle de olması
gerekmektedir.
Toplumdan 3 tane fazla oymak için, rakibini kötülemek için, kocaman kocaman adamlar birbirlerine
karşı, ‘’şerefsiz, aşağılık, çukur, edepsiz, hırsız, yalancı, terörist, zillet, illet vs…’’ gibi ifadeler ile karşılık
vermeleri, bir dediklerinin bir dediklerini tutmaması, milletin gözüne baka baka aşikar olarak yalan
konuşmaları, ne kadar üzücü! Uluslar arası camiada Türk Milletini ne kadar küçük düşürücü duruma
düşürdüklerini hiç mi akıl edinmezler? Yahu, toplumun önünde projeleriniz ile yarışsanız, rakibinizi
projeleriniz ile yenseniz daha etkili, daha kıymetli olmaz mı?
Düşünüyorum da, eski siyasetçiler; Rahmetli İnönü, Demirel, Ecevit, Erbakan, Türkeş… Ne kadar
büyük siyasetçiler imiş… Ağızlarından tekrarlamak istemediğim yukarıda belirtilen kötü sözcüklerden birini
kullanmamışlardır. Birbirlerine karşı nezaketi elden bırakmazdılar. Dolayısıyla, gerektiğinde yüzyüze
geldiklerine birbirlerinin yüzüne bakacak yüzleri oluyordu.. Evet, o günkü koşullarda, o günkü teknoloji
yoksunluğunda yanlışları vardı.. Ama hatalarını birbirlerine hakaret ederek söylemiyorlar, kendi doğrularını
söylüyorlardı.
Sözüm, parti ayrımı yapmaksızın tüm siyasetçilere… Ne olur, topluma saygınlığı örnek olarak sunun,
her şey makam koltuk değildir. Hatalı olduğunuzda, bilerek ya da bilmeyerek yanlış yaptığınızda istifa
etmek sizi yüceltir. Her şeyin makam sahibi, koltuk sahibi olmak olamadığı örnek olarak gösterin! Hata
yapıldığında özür dilemek güzeldir, ama üst makamlarda bulunanların özürü yeterli, değildir. İstifa edip,
hatasız insanların görev almalarının sağlanması Türk Milletinin yüceliğine yücelik katacaktır. Bizi
yönetenler özür dilediğinde yaptığı yanlışlıklar ortadan kalkacaksa, bir vatandaş olarak şunu sorgularım: ‘’
öyle ise vatandaş da yanlış yaptığında bir özür dilesin af edilsin, yargılamaya gerek duyulmasın, böylece
mahkemelere de ihtiyaç olmasın!’’ ne kadar komik değil mi? Vatandaş için komik oluyorsa, yönetici veya
milletin temsilcileri vekiller için de aynı şekilde komik oluyor! Japonya’da bir mühendisin yaptığı bir köprü
9 şiddetinde bir depremde yıkıldığında, onuruna yediremeyip intihar etmesi bize bir şeyler anlatması
gerekmez mi? Tabi ki, intihar etmeyelim, ama onurumuzu da gösterelim…

Özetle, haddim olmayarak, bir vatandaş olarak demek istiyorum ki; Kamu otoritesini kullanan gerek
siyasetçiler, gerek kamu kurumlarını temsile yetkili otorite sahibi yöneticiler, ne olur? Dilinizle,
davranışınızla iyi yönde örnek olunuz! Örnek olunuz ki, toplumda huzur olsun, sükunet olsun! Aksi
takdirde, toplumun kendi arasında gizli bir gerginlik yaşadığını ve gerginliğin gittikçe arttığını nacizane
hatırlatmak isterim. Ülkemizin geleceğindeki huzuru, mutluluğu için buna çok ihtiyacımızın olduğu
kanaatindeyim. Kısaca, Bir araya gelebilen, bir araya gelip ülkemin sorunlarını paylaşabilen, ülkemin
menfaatlerini şahsi menfaatleri üzerinde gören, örnek vekiller, örnek siyasetçiler, örnek yöneticiler
istiyoruz..
Saygı ile..

Devamını Oku

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.