İnsanoğlu, varoluşunun en derininde, unutulmamak için yaşar. Kimileri eserler bırakır, kimileri güzel anılar. Ama ne yaparsak yapalım, günün sonunda zamanın sert rüzgârları her şeyi silip süpürür. İnsan öldükten sonra ne kadar çabuk unutulduğunu bir görebilseydi, belki de hayatı boyunca başkalarına kendini beğendirmek için bu kadar çabalamazdı.
Çoğumuz, çevremizdekilerin onayını almak, takdir edilmek ve hatırlanmak için yaşıyoruz. Sosyal medyada paylaşılan her fotoğraf, yapılan her iyilik, ortaya konan her eser biraz da bu kaygıyla şekilleniyor. Oysa gerçek şu ki, dünya hızla dönüyor ve bizler gidince geride kalanlar çok kısa sürede alışıyor yokluğumuza. Birkaç yıl, belki birkaç on yıl sonra ise ismimiz bile anılmaz hale geliyor.
Peki, bu gerçeği bilmek bizlere ne kazandırır? Öncelikle, yaşamımızı gerçekten kendimiz için yaşamayı öğretir. Başkalarının düşüncelerine, beğenilerine, yargılarına fazlaca önem vermeden, içimizden geldiği gibi yaşamak aslında en büyük özgürlük değil mi? Eğer unutulacaksak, neden başkalarına kendimizi sevdirmek için yoruluyoruz? Bunun yerine, bizi gerçekten mutlu eden şeylere yönelmek, sevdiklerimize daha fazla vakit ayırmak ve hayatın her anının tadını çıkarmak daha anlamlı olmaz mı?
Kendimiz için yaşamak bencilce gelmesin kulağa. Tam aksine, gerçek anlamda kendini bulan ve mutlu olan bir insan, çevresine de daha fazla iyilik saçabilir. Çünkü onun sevgisi gösterişten, çabası onaylanma arzusundan arınmıştır. O, sadece var olduğu için bile huzurludur.
Sonuç olarak, unutulacağız. Kimse sonsuza kadar hatırlanmayacak. Ancak bu gerçeği kabullenmek, özgürlüğümüzü kazanmak demektir. Başkaları ne der, nasıl değerlendirir diye düşünmektense, kendi hikâyemizin başrolü olup, içten gelen bir mutlulukla yaşamak en doğrusu değil mi?
Bu yüzden, her günü son günümüz gibi yaşamak belki de en büyük anahtardır. Sevdiklerimize sevgimizi göstermek, hayallerimizi ertelememek ve kendimize dürüst olmak… İşte hayatın gerçek anlamı burada saklıdır. Bugünümüzü dolu dolu yaşarsak, yarının hatırlanıp hatırlanmamak gibi kaygılarından da sıyrılmış oluruz. Asıl önemli olan, geçmişe dönüp baktığımızda dolu dolu yaşanmış bir hayat görebilmektir.
Hayatı sevmek insana ruhsal bir özgürlük sunar. Sahip olduklarımızın farkına vararak, sevdiklerimize karşı açık ve içten olarak, her anın tadını çıkararak yaşamak, bizi gerçek anlamda huzurlu bir insan yapar. Unutmayalım ki, en mutlu insanlar, hayatın içindeki güzellikleri görmeyi bilen ve kimseye kendini kanıtlama gereği duymadan dürüstçe yaşamayı seçenlerdir.