Duygu Uludaşdemir

Sahi Biz Kadınlarımızı Kimden Koruyoruz?

Duygu Uludaşdemir

Her gün yeni bir haber düşüyor ekranlara.
Bir kadın öldürülüyor, bir diğeri kayboluyor, bir başkası şiddet görüyor.
Ve manşetler hep aynı: “Kadın koruma altına alınmıştı ama…”
İşte tam da burada durup sormak gerekiyor:
Sahi, biz kadınlarımızı kimden koruyoruz?
Düşmandan mı?
Savaşlardan mı?
Yoksa aynı sofrada oturduğu, aynı yastığa baş koyduğu kişi yada kişilerden mi ?

Gerçekler Can Acıtıyor
Türkiye İstatistik Kurumu’nun 2024 verilerine göre, kadınların yüzde 28’i hayatında en az bir kez psikolojik şiddete, yüzde 18’i ekonomik şiddete, yüzde 12’si fiziksel şiddete maruz kalıyor.
Bu yıl 394 kadın erkekler tarafından katledildi, 66’sı hâlâ “şüpheli ölüm” olarak kayıtlarda.
Kayseri Barosu Kadın Hakları Komisyonu’nun raporları ise, şehirde koruma talebinde bulunan kadın sayısının her yıl arttığını gösteriyor.
Şiddete uğrayanların çoğu evli, çocuk sahibi ve ne yazık ki aynı evde “korunmasız” yaşamaya mecbur bırakılıyor.
Çünkü biliyorlar ki; çoğu zaman şikayet etseler bile fail kısa sürede serbest kalacak.
Bu tablo artık yalnızca sayılardan ibaret değil.
Her bir rakam, yarım kalan bir hayatın hikâyesi.

Evde Başlayan Tehlike
Kadına yönelik şiddetin en acı yanı, tehlikenin çoğu zaman “dışarıdan” değil, “evin içinden” gelmesidir.
Türkiye’de öldürülen kadınların büyük bir bölümü, eşleri, sevgilileri ya da eski partnerleri tarafından öldürülüyor.
Yani kadını, korumamız gereken kişi, çoğu zaman onu “sevdiğini” söyleyen kişi oluyor.
Kadın, yabancıdan değil; tanıdığından, sevdiğinden, güvendiğinden korkar hale geldi.
Ve biz, her seferinde “koruma kararı vardı ama yetişilemedi” demekle yetiniyoruz.

Zihniyet Koruması Gerekli
Kadına şiddetle mücadelede en büyük eksiklik, yasada değil; zihniyettedir.
Kadını ikinci planda gören, “namus”u kadının omzuna yükleyen anlayış değişmeden hiçbir şey düzelmez.
Çocuklar hâlâ “erkek güçlüdür, kadın sessiz olmalı” diye büyütülüyorsa,
yarının manşetleri bugünkünden farklı olmayacak.
Koruma evrakı değil, zihniyet koruması lazım bu ülkeye.
Çünkü kadına en çok zarar veren şey, cehaletle yoğrulmuş erkeklik duygusudur.

Toplumun Sessiz Suçu
Bir kadının çığlığı sokaktan gelir, ama çoğu kulak duymak istemez.
Bir komşu, “karı koca arasına girilmez” der; bir diğeri, “bizi ilgilendirmez.” Ve o sessizlik, bir hayatın sonunu hazırlar. Toplum olarak suç ortağıyız. Susarak, görmezden gelerek, "bana dokunmasın yeter" diyerek…
Sahi, biz kadınlarımızı kimden koruyoruz?
Belki de önce onları bizden, bu sessizlikten, bu kayıtsızlıktan korumamız gerekiyor.
Biz kadınlarımızı düşmandan korumuyoruz.
Savaşta değiliz, cephede değiliz.
Ama bazı kadınlar her gün “evin içinde” hayatta kalma savaşı veriyor.
Sahi, biz kadınlarımızı kimden koruyoruz?
Belki de önce onları susturan korkudan,
öldüren sevgiden, ve görmezden gelen toplumdan korumamız gerekiyor…

 

Yazarın Diğer Yazıları